bugün
yenile
    1. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      insanın ruhunu emiyor. benim bu şehir hayatına dair anlatacağım epey şey var da uzatmak istemem açıkçası. şunu anlatmazsam çatlarım ama. 1998'de üniversite için denizli'ye gitmiştim. sevemedim okulu ve şehri. beynimdeki hiçbir şeye uymadı. 3-4 yıl ne okula gittim ne de başka bir bok yaptım. orada burada çalıştım, bir dünya işe falan girdim. ilk yıl sonrası zaten aileyle de bağları minimuma indirdim. tabi ki mevzu para. sonra osmannuri'nin abisiyle tanıştım. kitap satıyordu o zamanlar. osmannuri ve diğer küçük kardeşi de başka şehirlerde satıyordular. hatta o ara osman askere gitmişti. neyse işte, geceleri bir kafede kalıyorum, ev kirasını bile ödeyemeyecek durumdayım. o denli durum vahim. bir yaz gecesi osman'ın abisini arayıp beraber kitap satalım mı, benim çene ve kitap kültürüm iyidir dedim. o da zaten az-çok beni bildiği için olabilir ama bir kaç gün bir düşüneyim dedi. tamam dedim. aradan 4-5 gün geçti bu dönmedi bana. o ara öyle yılmışım ki her şeyden, osman'ın abisi hayır dese, üniversiteyi falan tümden bırakıp erzurum'a geri dönecek, tarla ekip saban süreceğim. şehir hayatını tamamen kafada bitirmişim. tabii üniversite okumayı da. bir hafta sonra aradı beni osman'ın abisi. tamam dedi, yapalım. başladık kitap işine. sokaklarda, kaldırımlarda, alt-üst geçitlerde, pazarlarda, her yerde kitap sattık. sonra zabıta ensemize çöktü, mecburen bir yer kiralayıp orada satmaya başladık. sonra dövme stüdyom oldu işte. okul bitti, dükkanı kapayıp askere gittim. askerlik dönüşü kafayı rahatlatmak için istanbul'a gezmeye geldim ve bir daha denizli'ye dönmedim. bazen düşünüyorum da, acaba o gün osman'ın abisi hayır deseydi ne olurdu? şu an gerçekten yaşadığım sıkıntıları yaşar mıydım? cevap veriyorum; hayır. şehirli olmak; siksok şehirli hastalıklar getiriyor insana. saçmasapan ilaçlarla yaşamak zorunda kalıyorsun. ve içerlediklerin, arzuladıkların çoğu kez boş beleş şeyler. tüm bunlara karşın ne gölgeleneceğin bir söğüt dalı var ne de çıplak ayağını basabileceğin bir toprak parçası. ahdımdır ama, vakitsiz ölmezsek eğer -ki her ölüm vakitsizdir- bir gün müstakil, şehrin curcunasının dışında bir eve taşınıp oradan devam edeceğim hayatıma. sabahları güneşi bağrımda hissedip toprağa basmalıyım ben. uyandıktan sonra tavuk, horoz, güvercin sesi duymalıyım ben. keçi yavrularını, kuzuları sevmeliyim ben. ben; ruhumun tedavisinin toprakta ve diğer canlılarda olduğunu çok iyi biliyorum. çünkü oradan geliyorum. ve ben oradayken her şey çok güzeldi. bu tarafa imrendik, buraya geldik, meğer; tünelin ucu bombok bir yere çıkıyormuş. *** yıllar sonra ekleme; (#4381558)
    2. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sadece gürültü ve curcunadan ibaret.
    3. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      güzel ama yoruyor be